Depremin üzerinden yaklaşık 145 gün geçmesine rağmen hala ‘orta hasarlı yapılar’ hakkında bir bilgilendirme yapılmadığını vurgulayan Nasuh Tımarcıoğlu şunları kaydetti:
“6 Şubat 2023 tarihinde ilimiz Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen şehrimiz başta olmak üzere 11 ili ve tüm ülkemizi etkileyen 'Asrın Felaketi' olarak adlandırılan bir afeti yaşayıp, sonrasında buruk bir Ramazan Bayramı ve akabindeson olarak buruk bir Kurban Bayramı geçirdik. Bu vesile ile öncelikle geçmiş olan mübarek Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, vatan uğruna can veren şehitlerimizi ve depremde hayatını kaybeden şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.
O soğuk gecenin sabahından günümüze kadar bu şehirde olanlar ve olması gerekenler hakkında; alanında uzman bir İnşaat Mühendisi, mevcut bir Belediye Meclis Üyesi veen önemlisi bu memleketin bu vatanın bir evladı olarak bu yazıyı kaleme alma gereği hissettiğimi öncelikle siz değerli okurlara beyan etmek istiyorum.
Kahraman Şehrimizin Doğu Anadolu Fay Hattı gibi aktif bir fay hattının üzerinde bulunması, 1. Derece deprem bölgesi olan bir bölgede konumlanıyor olması, böylesi bir felaketi tarihinde daha öncede yaşamış olması bilinen bir gerçektir. Bu konuda onlarca makale, yüzlerce yazı, binlerce yorum yapılmıştır elbette ki. Ve dahi şahsımın da geçmiş zamanda gerek yerel basında, gerekse meclis üyesi olarak Dulkadiroğlu Belediye Meclisinde deprem konusunda yapmış olduğu yazılı ve sözlü beyanlar mevcuttur.
6 Şubat sabahından itibaren devletimizin bütün kadroları afetten etkilenen bu 11 ilin yaralarını sarmak için seferber olmuş, olağanüstü hal ilan edilmiş, gerek AFAD, gerek sivil toplum kuruluşları, gerekse de ilgili bakanlıklar vesilesiyle gıda-çadır-kıyafet gibi öncelik arz eden yardımlar hiç aralıksız bu bölgeye sevk edilmeye çalışılmıştır. Öncelikle tabi ki böyle bir afet bu coğrafyada yaklaşık 500 yıldır yaşanmadığı ve böylesi bir can kaybı böylesi bir yıkım gücüyle karşılaşılmadığı için kim-neyi-nasıl yapacağını bilememiş ancak yine de böyle bir afetinve yükün altından Yüce Türk Milletinin kalkabileceği tüm dünyaya gösterilmiştir. Asrın felaketi olan bu depremin ardındanyaşananların ve yapılanların devletimiz adına gurur verici birçok yönü olsa bile vatandaşımız adına üzücü, kırıcı ve bir o kadar da utanç verici tarafları bu vesile ile gün yüzüne çıkmıştır.
İlgili bakanlık vasıtası ile geçmiş zamanda “2017 yılı öncesi yapılan kayıt dışı yapıların kayıt altına alınabilmesi” adına imkân sağlanan ‘imar barışı’işlemi sırasında yapıların sağlamlığı ve taşıma gücü hesabı göz önüne alınmamış yapının metrekaresi ve kat adedine göre kaçak yapıların yapı kayıt işlemi gerçekleştirilmiştir. Deprem sonrasında görüldü ki ne bir mühendis kontrolünde ne de bir proje ışığında yapılmayan bu yapıların bir çoğu depremde yerle bir olmuş ve birçok can kaybının yaşanmasına sebep olunmuştur.
Biz inşaat mühendislerinin statik projelerimizi tasarlarken kullandığımız yönetmeliklerden sadece birisi olan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nin ilki 1947 yılında yayımlanmış ve bu yönetmelik neredeyse yaşanan her deprem afetinden sonra olmak üzere yaklaşık 75 yılda toplamda 7 defa revize görmüştür.(bknz: AFAD) Sonuncusu 2018 yılında tamamen güncellenmiş ve yeni şekliyle yayımlanmıştır. Ancak malumunuz üzere yapılarımızın ilk tasarımları mimari projeye esas yapıldığından İmar Kanunu maddelerine, ilgili imar yönetmeliklerine ve imar plan notlarına göre yapılmakta olup bu kanun maddeleri ve ilgili yönetmelikler kimi zaman ada bazında, kimi zaman parsel bazında neredeyse ayda bir yapılan her belediye meclisinde revize görmüştür.(Bknz:İlgili Belediye Meclis Toplantı Kararları) Bu değişiklikler gerek kat artışları, gerek yoğunluk artışları, gerekse de lejant değişiklikleri şeklinde imar komisyonlarınca uygun görülmüş ve statik açıdan zeminin taşıma gücü, yapının oluşacak toplam ağırlığı, zeminin güçlendirme yöntemlerine ihtiyacının olup olmadığı dikkate bile alınmayarak kararlar verilmiş ve birçok yapının depremde bu sebeple yıkıldığı gerçeğini meydana çıkarmıştır.
Deprem felaketinin hemen sonrasında vatandaşımızın önceliği ilk önceleri can iken ilerleyen günlerde doğal olarak mal varlığı yönünde eğilim göstermiştir. Canımızı kurtardıktan, kurtaramadıklarımızın acısını yaşayıp definlerini gerçekleştirdikten sonra hayatımızın geri kalanını idame ettirebilmek adına önce evlerimizin sonrasında işyerlerimizin hasar durumları ve akıbeti hakkında tam bir belirsizlik süreci yaşanmıştır. İlgili bakanlığın Ulusal Hasar Tespit Ekipleri sahada gerekli çalışmaları yapmış, itirazlar süreçleri yapılmış ve hatta itirazlarında itirazları edilmiş ancak şehirde yetkili bir kişi çıkıp bu konuda, bu yapıların akıbeti hakkında net bir açıklama yapmamış, yapamamıştır. Bu durum vatandaşlarımız itirazlarını neye göre kime göre yapacağını dahi bilemez iken her bir kişi kendi yapısının hasar durumuna karar verir nitelikte olduğunu savunarak hem ilgili kurumda hem de idare mahkemesinde gerekli-gereksiz itirazlar ile yoğunluk yaşanmasına sebep olmuşlardır. Oysaki ‘bu konuda açıklama yapıp risk alamam, sorumluluk alamam’ tutumunu sergilemeyen yetkili bir kişi veya elini taşın altına koyacak etkili bir kişi çıkıp da gerekli açıklamaları yapma kabiliyetini göstermiş olsaydı yaşanan bu sürecin daha az yorucu geçeceği net bir gerçekti.
Bütün bu yaşananlara rağmen şehrimizde hızlı bir şekilde önce çadır kentlere sonrasında da yerleşik ve daha planlı olan konteyner kentlere geçiş sağlanmıştır ve hala da sağlanmaktadır. Ancak birçok vatandaşımızın o soğuk Şubat ve Mart aylarını kendi imkanları ile geçirdiği, ilk haftalardaki çadır dağıtımlarının plansızlığı ve düzensizliği yeniden toparlanma sürecinin uzamasına da etki etmiş, ilgili belediyelerin sahadaki işlerini daha da zorlaştırmış toplu kullanım alanları yerine bireysel hareket etme eğilimleri o süreçte yaşanan haksız dağıtımlar ve taleplerin kişiye göre fazla fazla karşılanması, kimisine de yok veya kalmadı diye beyanlarda bulunulması sürecin bu şekilde sıkıntılar yaşanmasını tetiklemiştir. Yaşanan bu afetin kişisel veya bölgesel değil toplumsal bir etki alanının olduğunu unutan bir takım yetkililer ne yazık ki sürecin sevk ve idare kısmında sahaya olumlu etki edememişlerdir.
Depremin üzerinden yaklaşık 145 gün geçmesine rağmen hala ‘orta hasarlı yapılar’ hakkında bir genelge veya mevzuat yayımlanmamış veya bir bilgilendirme yapılmamıştır. Ve hatta itiraz süreçlerinin sağlıklı yürütülememesi sebebiyle hasar tespitlerinin tamamlanmasından sonra dahi yapıların sayısal verilerinde sürekli bir tutarsızlık ve belirsizlik yaşanmıştır. Bu belirsizlik sürecinde vatandaşların bir kısmı orta hasarlı yapılarında yıkılması korkusu ile evlerinde kapı-pencere-parke-mobilya gibi sökülebilir malzemelerini bırakmamış sökmüşler ve yok pahasına bu durumu fırsata çeviren kişilere satmışlar ve sürecin belirsizliğinden kaynaklı bir kez daha maddi zarar yaşamışlardır. Bir takım orta hasarlı yapı sahibi vatandaşlarımız ise henüz onarım-güçlendirme süreci başlamamasına rağmen gerek şehrimizdeki süreci fırsata çeviren kişilere, gerekse de bu durumu fırsat bilip şehir dışından gelen yetkili-yetkisiz kişilere yüksek tutarda paralar ödeyip ihtimaller üzerinden anlaşmalar yapıp, karot testleri-zemin etütleri-performans analizleri yaptırmaya başlamışlardır. Daha ilgili belediyelerden güçlendirme ruhsatı süreci başlamamasına, ilgili kurumun yapı denetim sistemini açmamasına rağmen yapılan bu çalışmaların geçerliliğinin olup olmayacağı bile belirsiz iken hala il bazında yetkili kişilerce açıklama yapılmayarak bu duruma düşen vatandaşlarımızın maddi olarak bir kez daha zarara uğramasına göz yumulduğu gayet açıktır.
Bütün bu belirsizlikler silsilesi içerisinde olan vatandaşımız yine kendi imkan ve gayreti ile bağlarına bahçelerine gerek konteyner, gerek betonarme, gerekse de hafif çelik ile konutlarını, yıkılan işyerlerinin yerlerine yeni işyerlerini inşa etmeye başlamış ancak ilgili kurumlar ve belediyeler bu süreçte bile ne bir geçici ruhsat ne de hazır bir tip proje düzenlemesi yapmamış, yaşanan bu büyük afetten sonra güzel şehrimiz yine kaçak yapılaşma ve düzensiz yerleşim ile ilerleyen yıllarda karşı karşıya kalacağı gerçeğini şimdiden gözler önüne sermiştir. Malumunuz üzere depremden sonra ilgili kurumlarca il geneli imar planının yeniden çalışıldığı 1/5000lik ve 1/1000 lik imar planlarının yenilenme süreçlerinin olduğu beyan edilmişti. Ancak bu süreçte bile bu konuda yeterli bir açıklama yapılmaması vatandaşımızın kendi imkanları ile kayıtsız-kaçak olarak dahi olsa yapmış olduğu yapılar hakkında ilerleyen süreçlerde ilgili belediyelerin vatandaşlarımız ile bu konularda sıkça sıkıntı yaşayacağı artık aşikardır. Kim ne yapmaya çalışıyor ama yapamıyor, kim ne yapmak istiyor ama beceremiyor bilinmiyor ancak artık kahraman şehrimin Türkiye Yüzyılına yakışır bir planlama ile yönetilmesi, sevk ve idare edilmesi gerektiği kaçınılmaz bir son değil, önümüz ki yaşanacak süreçler açısından da mutlak ve radikal bir başlangıç olmalıdır.
Kahraman şehrimizin kahraman evlatlarının tıpkı Kurtuluş Mücadelesindeki kendi kendini kurtaran bir şehir olma özelliğindeki gibi yine böylesi bir süreçte bütün bu belirsizlikler, olumsuzluklar ve liyakatsizlikler silsilesine rağmen birçok zamankendi imkanları ile hayatta kalma mücadelesi vermiş, yeniden normallerini kendi imkan ve olanakları doğrultusunda hazırlamış, asrın felaketinden sonra hızlıca normal hayatın akışına uyum sağlamaya çalışmış olması ve bu durumda bile takdire şayan bir mücadele verdiği gerçeğini ortaya koymuştur.
Yaşanan bu süreçlerden sonragerek olumlu manada gerek eleştirel manada yazılacak ve konuşulacak daha birçok konu başlıkları olmasına rağmen şimdilik bu kadarının bile tarafımca dile getirilmesi şehrim için bir şeyleri değiştirebilme mücadelem adına yeterli olmasını temenni ediyorum.
“Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır.” düşüncesi, “Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.” şiarı ve “Önce Ülkem ve Milletim, sonra Partim ve Ben” duruşu ile yetişen bu vatanın bir evladı, bu şehrin bir ferdi olarak görüş ve düşüncelerimi dile getirmiş bulunuyorum. Bu yazımın her bir satırını bu kahraman şehirde bir daha böyle afetler yaşanmasın, gerekli önlemler mutlak suretle alınsın, ‘deprem değil bina öldürür-ihmal öldürür.’ gerçeği bir kez daha ortaya koyulsun, bu kadar can kaybı olmasın, böylesi bir acı böylesi uzun ve soğuk bir gece bir daha yaşanmasın diye kaleme aldığımı beyan eder, saygılar sunarım.”