Evet,henüz yapmadığımız,yada yapmayacağımız,yada yapamayacağımız bir sözü söylemek,biz müminlere yakışmıyor…
Söylemlerle eylemler,birbiriyle uyumlu olmalı…
Bir söz söylüyorsak veya bir arzumuzu dile getiriyorsak,mutlaka bu isteğimizin yerine gelmesi için,vargücümüzle de mücadele içerisinde olmamız gerekmektedir…
Günümüz dünyası,bolca lafların ve söylemlerin havada uçuştuğu bir dünya haline geldi…
Mehmet Güney abinin ifadesiyle;
“Gözlerin sözlere doyduğu günümüzde,gözler;yaşantısıyla örnek olacak şahsiyetler arıyor…”
Gelin,sözlerimizle,yaşantımız bir olsun…
Gönüller,sözlerle fethedilmiyor…
Gönüller,samimi bir yaşantıyla fethediliyor…
Sahabe nesli,yaşantısıyla örnek oluyordu…
Bir hikmetli söz duyduklarında,önce kendi hayatlarına tatbik ediyorlar,sonra da başkalarına naklediyorlardı…
Taşın altına,ilk olarak kendi ellerini koyuyorlardı…
Karanlığa asla taş atmıyorlardı…
Aydınlığa mutlaka bir mum yakıyorlardı…
Konuşmakla problemler çözülmüyor,his lazım,hareket lazım…
Lafla peynir gemisi yürümüyor…
Yalnız konuşarak, yaparım diyerek bir yere varılmaz ve hiçbir iş gerçekleştirilemez. Atıp tutmaktan ziyade,harekete geçip uygulamak ve çalışmak lazımdır…
Bir gün hükümdar Timur Akşehir’e bir fil gönderir.
Ve halkın file bakmasını ister.
Akşehirliler fili beslemek için ellerindeki bütün otları, samanları, filin yiyebileceği şeyleri file yedirirler.
Halk,kendi hayvanlarına verecek ot bulamamaya başlar.
Bu durumdan çok sıkıntı çeken köylüler, Nasrettin Hoca’ya danışmaya giderler.
Hocaya; “Hocam hep beraber Timur’la görüşmeye gidelim, ondan bu fili bizden almasını isteyelim” derler.
Hoca köylülerin teklifini kabul eder ve hep beraber yola çıkarlar.
Köylüler,Timur’dan çekindiği için onunla görüşmeye cesaret edemezler.
Timur’un sarayına doğru giderken,her yol ayrımında bir grup insan,hocadan ayrılır.
Timur’un huzuruna varınca, Nasrettin Hoca’nın yanında kimse kalmamıştır.
Bunu fark eden Nasrettin Hoca köylülere bir ders vermek için, Timur’dan bir fil daha ister.
Köylüler hocayı yalnız bıraktıkları için pişman olurlar.
Hikaye müthiş,günümüz dünyasını özetliyor…
Herkes güzel dileklerde ve isteklerde bulunuyor ve konuşmalarıyla mangalda kül bırakmıyorlar,iş eyleme geldiğinde etrafınızda kimseyi bulamıyorsunuz…
Aslında havanda su dövüyoruz dostlar…
Düzelmeyi ve doğru olmayı başaramıyoruz ve daha ötesini söylüyorum;doğru olmayı ve dürüst kalmayı istemiyoruz…
Bunu ne gözlerimiz istiyor,ne de gönüllerimiz istiyor…
Aslında gözlerimizin arkasında,kocaman bir boşluk ve yalan gözüküyor…
Oysa ki,mezheb imamımız İmamı Azam Ebu Hanife,hakkı söyleyip,bizatihi yaşadığı için,hayatı zindanlarda son bulmuştur…
Oysa ki,Hanefi hukukçu bilginlerinden,İmamı Serahsi hakkı söylediği ve yaşadığı için,18 yıl kuyu hapsinde bırakılmış ve elimize ulaşan 30 ciltlik,El-Mebsut adlı eseri,bu kuyudayken,öğrencileri tarafından,kuyu başında kaleme alınmıştır…
Kıyamet günü en şiddetli azaba uğrayacak olanların ilki,doğruları söylemeyen ve söylediklerini uygulamayan ilim adamları olduğu,birçok hadisi şerifte anlatılmaktadır…
Bu milletin önünde yer alan,kanaat önderlerinin ve liderlerin hesabı çok çetin olacaktır…
Hakkı ifade etmesi gerekirken,susmayı ve rahatına bakmayı tercih eden,arkasında milyonlarca insan kendisini beklerken,dünyalıklarla avunmayı tercih edenler,sessizliğe gömülenler,hakkı söylemeyip gizleyenler,dünyayı ahirete tercih ettiklerinin farkında bile değiller,ne yazık ki…
Bilim adamları,menfaatlerini ve dünyevi akışkanlıklarını,hakikatın ve ulvi gayelerin önüne geçiremezler,bu lükse sahip değillerdir…
Zira,onları gözleyen,onların ağzından çıkan her sözü doğru ve hakikat bilen,milyonlarca nesiller var…
Sözlerimi,peygamberimizin şu sözüyle noktalamak istiyorum…
“"Faydasız ilimden Allah'a sığınırım."
Mehmet Akpınar
05.04.2023