8 yıl aradan sonra ilk kez tatile gittim.

Bence, boynunu tripot, gözlerini kamera, kulaklarını kayıt cihazı gibi kullanan benim gibi adamlar bir yere çıkmasınlar kardeşim! Dalaman’a uçağın indiği ilk andan, Esenboğa’ya dönene kadar kayıtlar aldım zihnimde. Bu kayıtları şikayet edeyim diye alıyorum elbette. Ağaçtan düşen bir çocuk, sevgilisi tarafından terk edilen bir delikanlı ya da anketle seçim kazandım sanan bir siyasetçi gibi; size anlatacağım, kahırlanacağım, dert yanacağım…

Bazı ekonomi yazarları, iki kişilik bir tatilin ortalama 35 bin lira gibi bir fatura çıkardığını söylemiş. Az bile söylemiş… Aman Allah! Tatile diye gittiğim Fethiye’de sade maden suyuna 90 lira istediklerinde aklımı yitirecek gibi oldum. Bu paraya, şundan çok değil, 10 yıl önce bir çeyrek altın alırdınız. Neyse, asıl kahırlanacağım konu bu değil...

Sizin bir şeyleri satın alamayacak noktaya gelmenizden daha acı ne olabilir biliyor musunuz? Başkalarının satın alabiliyor olması... Üstelik bu "başkaları" o kadar başka ki! Örneğin, Newcastle'dan gelen bir aileyle tanıştım. Tatilleri gidiş dönüş uçak biletleri dahil takriben bin sterlin tutmuş. Benim Ali'm, Osman'ım, Alperen'im de canhıraş çalışıp, sermayenin iliğini sömürmesine müsaade ettiği işinden kazandığı üç kuruşla çolu çocuğu toplayıp memlekete gitmek için Şengüller Turizm'den bilet alamıyor kendi para birimindeki aynı miktarla...

Yok, yok! Buna da şikayetlenmeyecektim esasında. Çok şükür, memlekette ilim-irfan sahibi insanlar var da krizden çıkılması için gecelerini gündüzlerine katıyorlar. Asıl konu başka!

Efendim, diyelim ki tatile bir yere gittiniz. Gittiğiniz yere de, tıpkı turistdaşlarınız gibi aynı miktarda para ödediniz. Gün sayınız, konaklayacağınız yerin imkânları, her şey sabit. Arada bir fark var ki, o da sizin yurtiçi turist olmanız. Bu farklılık, odanızın şeklinden tutun, yattığınız yatağa, klimanızın çalışıp çalışmamasına kadar bütün konfor imkânlarını belirliyor. Çünkü Anadolu misafirperverliği azizim... Hemen öyle kötü düşünmeyin. Rusya'dan, Almanya'dan hele hele İngiltere'den onlarca mil yol tepip gelen değerli yabancı turistler dururken, yatağın, odanın, yemeğin, tatilin iyisini size mi vereceklerdi? Ha yok diyorsanız ki, "Öyle iş mi olur?! Aynı parayı veriyorsam, aynı hizmeti beklerim." o halde size hayat kurtaran bir tavsiye vereyim: Otele girince resepsiyonda İngilizce bir şeyler zırvalayın. Yok yapamazsanız Türkçe cümleler kurup araya, "Ich", "Nein" gibi Almanca kelimeler sıkıştırın ki, sizi de benim gibi öz yurdunun paryası sanmasınlar.